Cinselliği keşfetmem büyük oranda üniversite yıllarına dayanıyor. Ondan önceki yıllarda yani çocukluk, lise yıllarımda, cinsellik benim için hep ikinci planda, üstüne düşünülmemesi gereken, bu hayatta, ne bileyim, vakti zamanı gelince yaşanılacak falan bir şeydi. Biraz tabii ailemin bakışının da etkisi var her çocuğun üzerinde olduğu gibi. Çok muhafazakar bir aile, bu konuda bekaret tabii ki bir tabu. Evlenmeden bu işlerin olmayacağını düşünüyorlar. Yani ben kendi hayatımda nasıl olacak diye hiç düşünmemiştim o zamanlar, bu asli mesele değildi hiçbir zaman benim için hayatta. Bunda tabii ailemin payı da var, belki benim o zamanlarki çocuksuluğumla da alakası var. Üniversite yıllarına geldiğim zaman erkek arkadaşlarımın istekleri doğrultusunda böyle bir şeyle karşılaştım. Yani bakacak olursan ben istiyor muydum, muhtemelen istiyordum ama kendimi geri plana çekiyordum. Sonra tabii iş ilerledikçe ciddi bir bekaret tabumun olduğunu gördüm. Öncelikle bunu aşmam gerekiyordu. Bunun ne olduğunu düşünüp tartmam gerekiyordu. Ha bundan çok daha öncesinde feminizmle tanışmıştım; Kısmen ben de muhafazakar ve tutucu olmama rağmen şanslıydım çünkü sürekli bir şeyleri sorguluyordum. Dindar da bir insandım eskiden ama sürekli bunu sorguluyordum, işin içinden çıkamıyordum çoğu kez. Benim feminizmle tanışmam da dinin ne kadar cinsiyetçi olduğunu farkedip orda nefes alamamaya başlamamla oldu zaten. Sonra, şimdiye kadar bana tutturulan yol değilmiş, başka tahayyüller de varmış; hiyerarşinin, güç ilişkilerinin sorgulandığı başka bir yöntem de varmış diye düşündüm. Feminizmi hep bir yöntem olarak gördüm ben. Bir ideolojiden çok bir yöntemmiş gibi göründü ve feminizm bana pek çok kapı araladı. Bir sürü başka ideolojiyle ilişkilendirdim ben onu. Cinsellikle ilgili olarak da, tanıştığım insanların da çok etkisi olmuştur feminist camiada, lgbt camiada… Onların yaşayış tarzlarını görmem, başka tahayyüllerin olduğunu farketmem de bana fırsat yarattı. O dönemde kadın arkadaşlarımla konuşmam, karşılıklı olarak deneyimlerin paylaşılması beni çok değiştirdi ve gerçekten hazır olduğum zaman böyle bir ilişkiye girdim. Ne kadar gözümde büyüttüğüm bir şeymiş, aslında çok kolay yaşanılabilecek bir şeymiş bunu anlıyorsun. Tabii öncesinde kendini bilgilendirmen, gerçekten bilinçlendirmen gerekiyor; öyle anlamlar yüklenmiş, onunla ilgili o kadar fazla mitsel bir söylem oluşmuş ki. İşte ‘kızlık zarını kaybedersen daha kolay hastalanan bir birey olursun’ mesela, annem söylerdi bunu. ‘Kayıp’ diye nitelendiriyor bu arada, ‘kaybedersen işte artık vücudunun direnci düşer’ falan… Nasıl bir algı bilmiyorum yani! Bununla ilgili okudum, araştırdım; bunun nasıl ipe sapa gelmez, aslında herkeste farklılık gösteren bir zar olduğunu, bir işlevi olmadığını öğrendiğin zaman kendin de güçleniyorsun ve ne yapman gerektiğini, hayatta ne yapmak istiyorsan onu yapman gerektiğini anlıyorsun. Bunları artık sorgulamaya başlamıştım ve ne kadar yersiz, gereksiz olduklarının farkındayım, teorik olarak her şey çözülmüş kafamda ama gel gör ki pratikte işlemiyor. Kendimde temel olarak sorunun ne olduğunu anlayamıyordum, rahat olamıyordum. O yüzden o süreçte iyi ki kadın arkadaşlarım vardı ve bu konuyu düşündük, tartıştık, deneyimlerimizi paylaştık. Bu sayede atlatabildim ve ondan sonrası tabii bir keşif gibiydi yani. Kendime güvenimin geldiğini hatırlıyorum, yürüyüşümün bile değiştiğini hissetmiştim. Ne bileyim, beni çok iyi yapmıştı, çok mutlu etmişti artık aktif bir cinsel hayatımın olması çünkü bir potansiyelim var kadın olarak ve bu potansiyelim yıllardır bir şekilde aktif hale geçmemiş. Onu açığa çıkarmak beni zenginleştiren bir şey olmuştu. Bunu çoğu arkadaşım da farketmişti, daha neşeli, daha enerjik bir insan oldun falan demişlerdi. O bakımdan gerçekten rahattı yani o süreç benim için.
Sonra cinselliğin anlamı benim için biraz dönüşmeye başladı çünkü cinsellik deyince bile benim aklıma aşk geliyor. Cinselliği sadece cinsellik olarak yaşayamadım hiçbir zaman. Bunu başka insanlar böyle yaşayabiliyor, bunu hiç yargılamıyorum veya kötü bir şeymiş gibi görmüyorum ama bu benim için her zaman aşk demekti ve partnerinle kurduğun diyalogun bambaşka bir versiyonuydu, bu bağı kuvvetlendiren bir şeydi.
Şimdi şeyi düşünüyorum ama: cinsellik tam olarak ne demek, hayatımızda nasıl yer almalı? Bir de şu var, tamam cinsellik benim için aşk demek. Aşkta karşılaşılan en büyük sorunsa bu sahiplenme durumu ve özellikle cinsellik üzerinden düşünüldüğü zaman da birlikte olduğun insanın sanki bedenine de sahipmişsin gibi… Ya da ister istemez böyle bir aitlik kuruluyor. Bunu çok özgür bir şekilde aşk yaşadığını söyleyen insanlarda bile görüyorum. Bu çok sinsi, kültürel bir kod bence, içimize işliyor. Dolayısıyla onun kendi bedenini kullanım hakları, sanki sana da sorulması gereken bir mevzuymuş gibi oluyor. Çok merak ediyorum sahiplenme ilişkisi olmadan aşk ve cinsellik nasıl olurdu diye… Sahiplenme ilişkisi kurulduğu zaman karşı taraftaki insanın cinsel aktivitelerini, senle yapmadığı, senle kurmadığı cinselliğini sen her zaman aldatma olarak algılayacaksın çünkü seni değil de bir başkasını seçiyor.
Yakın zamanda da benzer sıkıntılar yaşadığım için aslında bunlar üzerine kafa yoruyorum. Aldatma diyordum kendime, aldatıldım diyordum ama aslında biraz sorguladığım zaman tamamen sahiplendiğim için böyle diyorum. Neden bunu böyle kuruyorum?
Onun fikirlerine hiç girmeyeceğim, sadece kendi fikirlerimden bahsetmek istiyorum. Yani o aldatma olarak mı gördü, görmedi mi hiç umrumda değil aslında. İnsanlar birbirlerini değiştiriyor, dönüştürüyor. Bütün bu duygulardan sıyrılıp bakıyorum şu an yaşadıklarıma ve ilk etapta yaşadığım şey… Yani, kurulan ilişkinin niteliği aslında… Birbirimizi neden bu kadar sahiplendik? En büyük sorun bu aslında çünkü sahiplenildiği anda bir anda ben kendimi şeyi sorarken buldum: neden beni değil de onu tercih etti? Tamam, sadece bir cinsellikti diye açıklansın bu ama yine de… Sonuçta cinsellik benim için sadece aşkla bağlantılı bir şeydi ya, onun sadece cinsellik olmasını algılayamadım bir süre. Sonra dedim hani şey mi, benden daha güzel, benden daha bilmem ne?… Bir kadın olarak kendini başka bir kadınla karşılaştırmak inanılmaz yıkıcı, korkunç bir şey. Genel olarak insanların kendilerini bir başka insanla karşılaştırması kötü bir şey ama sen bir de bunu kendi varoluşun üzerinden, kaşının, gözünün, değiştiremeyeceğin varoluşun üzerinden bir başkasının varoluşuyla karşılaştırdığın zaman bok çukurundasın. Niye bunu yapıyorum? Bunları düşünüyorum son günlerde.
Bu süreçte tabii şeyi düşündüm, madem benim sandığım gibi yürümüyor işler, açık ilişki nedir, onu düşünelim. Mesela bu konuyla ilgili olarak da fikirlerim çok değişti. Ben sanıyorum ki açık ilişkide isteyen istediğiyle birlikte oluyor ama bir yandan da biriyle daha çok gönül bağı kurduğun için o insanla sevgililiğini sürdürüyorsun ama kimse cinselliğinin hesabını vermek zorunda değil vesaire… Ama o kadar salağım ki sadakat dediğin şeyi hala beden üzerinden algılıyorum. Sadakat dediğimiz şeyin bedenle bir alakası yok bence, bedenle kurulabilen bir şey değil. Bir kere kurduğun ilişki seni özgürleştiriyorsa zaten hiçbir sınırı yoktur. Ne bedenen bir sınırı vardır ne de herhangi bir sahiplenme anlamında bir sınırı vardır. O yüzden bütün bunlardan sıyrıldığın zaman ortaya hakiki bir şey kalıyor gibi düşünüyorum; paylaşılan şey anlamında çok daha hakiki, öz bir şey. Esas sadakat budur gibi geliyor bana. Karşındaki insan her ne yaşarsa yaşasın onu yaptığı şeylerden dolayı yargılamıyorsan ve ona dair hislerin hala içindeyse, galiba bu hem aşk demek hem de sadakat demek. Çok indirgiyor olabilirim; cinsellik aşk demek, sadakat aşk demek, benim için her şey aşk demek.. Tam bir Leylayım, bu leylalık ne zaman geçecek bilmiyorum..
Ben her aşık olduğumda yok oldum. Yani aşkın doğasında var, tabii ki de birine aşık olmak demek birine karışmak demek zaten. O yüzden aşık oluyorsun, bu güzel bir şey. Sınırlarını yok ediyorsun, bu bir yandan da özgürleşmek demek ama işte ayrışabilmeyi de bilmek lazım. Ben hiçbir zaman o dengeyi tutturamadım. Benim için aşkta eriyip kayboluyorsam her şey teferruat olmaya başladı, her şey! Hayatımı sadece oradan kurabilmeye çalıştım ama şimdi bakıyorum, kendimi ayrıştıramamam, kendi bireyselliğimi hatırlayamamam belki de benim yüzümden oldu. Bilmiyorum, çünkü orası güvenli bir alandı; bir oyun bahçesi gibi sıcak ve yumuşak. Orada hayatım geçecek sandım ama kendi hayatımı tamamen unuttum. Kendi hayatının sorumluluğunu almak çok zordur ve her zaman daha fazla azim gerektirir. Belki ondan kaçtım. Evet yani, ondan kaçtım. Bu yaşıma kadar! Ondan kaçtım yani. Aşkın yan etkisi mi denir artık buna? Çok daha başka kararlar alacakken almadım. Bu bazen iyi oldu. Mesela benim İstanbul’a gelmem tamamen bir aşkın beni buraya itmesinden dolayıdır. Buraya gelmekten korkuyordum, cesaret edemiyordum ama aşk bana öyle bir cesaret veriyordu ki buraya geldim. Kendi gücümü hiç göremedim, kendi potansiyelimi hiç göremedim; hep onun önünde bir perde vardı. Kendime tırnak içinde kendim muamelesi yaptım, doğrudan bir ilişki kuramadım.
Varolmaya çalışmak da çok ciddi sıkıntı. Belki de ben o yüzden sürekli yok olmaya çalışıyorum, biliyorum çözüm değil. Varolmaya çalışmak, bir ilişki içerisinde varolmaya çalışmak, tek başına varolmaya çalışmak… Hepimizin zaafları var, hepimizin hayatta aşması gereken bir meselesi var varoluşumuzdan kaynaklı. Büyütülüşün, ailenden aldığın eğitim, bütün bunlar sende bir deformasyon yaratıyor, bunlardan dolayı hayatı bir şekilde aksak görüyorsun. Her insanda var bu ve senin onu aşman lazım; başta üzülebilmen daha sonra da bunun üstesinden gelmen lazım. Hepimizde var bu ve bununla samimi bir şekilde uğraşabilen, kendine dert edinebilen az insan var bence. Ya da elbette bir sürü insan vardır, ben nereden bileyim. Sadece ben kurmak istediğim ilişkiyi burdan doğru kurmak istiyorum galiba. İnsanlarla kurduğum ilişkiyi buradan doğru kurduğum zaman çok daha samimi ve sahici olduğuna inanıyorum çünkü o zaman gerçekten birbirimize dokunuyor oluyoruz.
Sürekli görünmesi gereken kimliklerimizle ilişki kuruyoruz. Sevgili ilişkisi içerisindeki Leyla olarak ilişki kurmaya çalışıyorum, topluluk içinde böyle bir insan olarak görünmek istiyorum, işte şurda şöyle bir insan olarak görünmek istiyorum. Aman kavuk düşmesin, kel görünmesin diye sürekli kelimizi saklamaya çalışıyoruz yani. Gözükürse ne yapacağımıza dair hiçbir fikrimiz yok. O kadar utandırıyor, o kadar bundan kaçıyoruz ki ama böyle de ilişki kurulmuyor işte. Birbirimizle yaptığımız kavgalar, birbirimizi her acıtışımız bu yüzden. Kendi aksaklığını, kendi kelini göstermemek üzere bitmek tükenmek bilmeyen bir yarış; hiçbir zaman altta kalmama, hatalı olmama, kusurlu olduğunu kimseye çaktırmama… Hepimiz kusurluyuz ama hiç çaktırmıyoruz. Halbuki ben o kusurumu kabul edip, onunla birlikte yaşayabilsem o zaman bir şeyler degişecek gibi sanki.
Cinsel isteklerimiz konusunda da öncelikle kendimize dürüst olmuyoruz. Ben gerçekten biriyle sevişmek istiyorsam hemen kafamda buna bir kılıf bulmaya çalışıyorum. Eğer tabii bu sırada bir sevgilim varsa işim daha zor. Bunu ya çaktırmadan yapmam lazım ya da acı çektirmem lazım kendime bunu yapmayacağım diye. Barışçıl bir şekilde çözenini görmedim yani. İnsan kendine de yediremiyor yani. Ben mesela son zamanlarda farkediyorum, artan bir cinsel istekliliğim var, bununla baş etmem lazım veya bunu iyi bir şekilde yaşayabilmem lazım kendimi kötü hissettirmeyecek şekilde. Fakat bir yerden sonra kendimi suçlamaya başlıyorum; yaa benim hayattaki tek meselem bu mu diye ama bir yandan bunu kabul et. Tıpkı bir ihtiyaçmış gibi aslında bu yani yemek, su vesaireymiş gibi. Bu bir ihtiyaç ve bunu giderdiğin anda hayat daha güzel olacak ve bu meseleyi geçeceksin. Bir psikolog arkadaşım şey demişti, bir hastası varmış, sürekli insanlara kötü davrnıyormuş ve kendini çok kötü hissediyormuş. “Ne yapacağım” diye sormuş ona, o da “yapmaya devam et” demiş. Bu da onun gibi, eğer içinde bir şey varsa yapmaya devam edeceksin. İster bunu değiştirmeye çalış, ister yan yollara kaç, hayır! Çok belli ki bunu yapıcan, yapıcan, yapıcan bitecek. Ya da bitmeyecek ama bir şekilde sen onu yapacaksın. O yüzden kıvranmanın, kendini saklamanın, aman ben hiç böyle bir insan değillimlere girmenin anlamı yok. Cinsel isteklerimizi dile getirme konusunda daha fazla saklıyoruz kendimizi. Tabii cinselliğe yüklediğimiz kodlar, kültürel olarak onu nasıl algılıyor oluşumuz da çok etkiliyor ama hiç dürüst değiliz ilişki içindeyken de, kendi hayatımızı yaşarken de. Yaşayamama, bastırma, yaşayınca kendini kötü hissetme, hep bir aksaklık var yani.
Üstelik denedik, madem öyle açık ilişki yaşayalım dedik ama hadi açık ilişki yaşayalım diye de açık ilişki yaşanmıyor çünkü skor hesabı oluyor. Hiç özgürleşme gibi bir şey yaşatmamıştı o ilişkiler, savurganlık gibi yani. Sen öne geçtin, benim yetişmem lazım filan… Bu benim karakterimden de kaynaklanıyor, üstesinden gelmeye çalıştığım bir şey; kendimi altta kalmamaya şartlamışım, öyle yetiştirilmişim maalesef ki. 3 abi ile büyümenin yan etkisi; onlar erkekti ve benim onlardan altta kalmamam gerekiyordu. Onlar ne yapıyorsa daha iyi ve daha güzelini ben yapabilirdim. Böyle bir hırs… Halbuki ben olduğum gibi yaşamaya devam etsem her şey daha güzel olacak ama hayır, ben bir yeri referans alıp onun üstüne çıkmaya çalışıyorum. Bu hastalıklı bir durum, ben aynı hastalıklı durumu kendime yaşattım. Aklımda açık ilişki yok, bir şey yok, canım kimseyle sevişmek istemiyor ama sırf bu şey yüzünden yapmam lazım diyerek yaptım ve bu da beni çok kötü etkiledi. Durup kendime şey dedim “yaa esas mesele bu mu? İçerikten yoksun, fiziksel bir hareket nasıl esas mesele olabilir? Benim hayattaki derdim bu değil. Nasıl şu an bununla uğraşıyorum, nasıl şu an bunu hayatımın göbeğine koydum?” Açık ilişki böyle kurgulanarak yaşanacak bir şey değil zaten. Açık ilişki yaşayarak mutlu olan insanlar elbette var, gerçekten merak ediyorum onların deneyimlerini, nasıl yaşıyorlar, ne düşünüyorlar?.. Bu konu yine sahiplenmemeye dayanıyor gibi geliyor; birini sahiplenmediğin zaman onunla yaşadığın şey yetiyor sana.
Aldatıldığım dediğim dönemde, o belli ki istemiş, yapmış bunu. Bir yandan benimle ilişkiye devam etmek istiyor ama bir yandan da, yeni bir ilişki tatmış, ona devam etmek istiyor. Soruyorum, ne yapmak istiyorsun diyorum, buna cevap veremiyor. Verdiği anda kendi imajıyla çelişecek, o onun meselesi aslında benim değil. Kendisinin çözmesi gereken bir mesele, benimle uzaktan yakından alakası yok. Bunu gördüm, aslında kendimde de gördüm. ‘Ben nasıl yaşayacağım’ sorusunda ben de sürekli kendi fikirlerim ve hissiyatlarımla çatışıyorum; fikren inanılmaz açık, isteyen istediğiyle yaşamalı falan ama gel gör ki yaşarken böyle olmuyor. Bilmiyorum ki, bundan sonra nasıl bir ilişki yaşarım hiçbir fikrim yok, hiçbir kalıba sığamıyorum şu an. Öyle klasik bir ilişki içinde var olamayacağım ama bir yandan da derinden bir şeyler paylaşabilmek istiyorum. Yine karışıp yok olmak istiyorum ama bu sefer ayrışmayı da becerebilmek istiyorum…
Սահմանները ոչնչացնում ես. սա մի կողմից նշանակում է ազատականանալ, բայց մյուս կողմից պետք նաև կարողանալ առանձնանալ
Լեյլա 24 տարեկան
Սեռականությունը հայտնաբերելս մեծամասնությամբ համալսարանական տարիներին տեղի ունեցավ: Մինչև այդ տարիները, ասենք` երեխայություն, դպրոցական տարիներ, այդ թեման ինձ համար երկրորդական պլան էր մղված և կարծես թե պետք չէր դրա վրա կենտրոնանալ, ոն՞ց ասեմ, էս կյանքում դա կատարվելու էր, երբ իր ժամանակը գար: Իհարկե իմ ընտանիքի մոտեցումն էլ մեծ ազդեցություն ուներ, ոնց որ բոլոր երեխաների մոտ լինում է: Շատ պահպանողական մի ընտանիք ու կուսությունը մի մեծ տաբու է: Կարծում են, որ մինչև ամուսնանալը սենց բաներ չի լինի: Ես էն ժամանակ չէի մտածում իմ կյանքում ո՞նց ա լինելու, սա առաջնահերթ խնդիր չէր իմ կյանքում; Ընտանիքն էլ մեծ դեր ունի դրանում, կամ էլ իմ մանկամտությունն էլ կապ ունի: Համալսարանական տարիներին, ընկերներիս ցանկությունների հետևանքով նոր բան բացահայտեցի: Ես ուզու՞մ էի, երևի ուզում էի, բայց ինձ հետ էի պահում: Հետո երբ հարաբերությունը զարգացավ, տեսա, որ իմ մոտ կուսության տաբու կար: Նախևառաջ պետք էի դրանից ձերբազատվեի: Հա դրանից ավելի առաջ ծանոթացել էի ֆեմինիզմին, որոշ չափով ես էլ էի պահպանողական, սակայն բախտավոր էի, որ անընդմեջ հարցեր էի տալիս: Կրոնասեր էի և հարցեր էի տալիս և չէի կարողանում մեջից դուրս գալ: Իմ ֆեմինիզմի հետ ծանոթանալս եղավ այն ժամանակ, երբ զգացի կրոնն ինչքան սեքսիստ է և ես այլևս այնտեղ չեմ կարողանում շնչել: Հետո մտածեցի, որ մինչև հիմա ինձ ինչ որ սովորեցրել են, դա միակ ճանապարհը չի, ուրիշ մոտեցումներ էլ կան, որոնք հարցականի տակ են դնում հիերարխիան և ուժային հարաբերությունները: Ես ֆեմինիզմը միշտ ընկալեցի, որպես մեթոդ: Ինձ թվում է, դա գաղափարախոսությունից ավելի շատ մեթոդ է և ֆեմինիզմը շատ դռներ է բացում Ձեր առջև:
Սեռականության հետ կապված, իմ նոր ծանոթացած մարդկանց ազդեցությունն էլ շատ մեծ էր իմ վրա, որոնք ֆեմինիստական և LGBT շրջանակներից էին: Երբ տեսա իրենց ապրելակերպը, հասկացա, այլ ձևի ապրել էլ է հնարավոր: Այն ժամանակ, երբ խոսում էի իմ ընկերուհիների հետ և մենք կիսում էինք մեր փորձառությունները, դա ինձ շատ փոխեց ու երբ իսկապես պատրաստ էի, ես ունեցա հարաբերություն: Ինչքան եմ չափազանցրել, ինչքան շատ հեշտ բան է, հասկանում ես, իհարկե մինչև էդ պետք է գիտակցես, իսկապես գիտակցություն ունենաս այդ մասին: Էդքան շատ իմաստավորումներ է ստացել էս ամեն ինչը, էնքան շատ միֆեր կան. օրինակ, երբ զրկվում ես կուսաթաղանթից քո իմունիտետը իջնում է, մամաս այսպես էր ասում ու շեշտում էր զրկվելը: Ասում էր, եթե զրկվես, մարմինդ կթուլանա: Ինչպիսի մտածողություն է սա, չեմ հասկանում: Ես շատ կարդացի այդ մասին, պրպտեցի ու հետո հասկացա, որ ամեն մարդու մոտ էդ թաղանթն ուրիշ ձևի է ու երբ կարդացի, որ դա ոչ մի ֆունկցիա չունի, ինձ ավելի ուժեղ զգացի ու հասկացա, որ կյանքում ինչ ուզում ես անել, դա պետք է անես: Ես այս բոլորը դրել էի հարցականի տակ և գիտեի թե ինչքան անտեղի ու անիմաստ է, տեսականորեն իմ ուղեղում լուծել էի ամեն ինչ, բայց արի ու տես առօրյա կյանքում չէի կարողանում կիրառել: Չէի կարողանում հասկանալ պրոբլեմս ի՞նչ ա ու հանգիստ չէի, էդ ժամանակ ընկերուհիներիս հետ էի այս թեմայի շուրջ խոսում, քննարկում և փորձեր փոխանակում: Հետո կարողացա դուրս գալ այս վիճակից ու դրանից հետո կարծես ամեն ինչ հայտնագործություն էր: Ինքնավստահությունս վերականգնվել էր, նույնիսկ զգում էի քայլելու ձևս էլ էր փոխվում: Ո՞նց բացատրեմ. շատ լավ էի զգում, շատ երջանիկ էի, այլևս ակտիվ սեռական կյանքի համար որպես կին ներուժ ունեի, որը երկար տարիներ չէի օգտագործել: Դա հայտնաբերելն ինձ հարստացրեց: Նույնիսկ իմ կողքինները զգացին դա և ինձ միշտ ասում էին, որ ես ավելի ուրախ ու կենսուրախ մարդ եմ դարձել:
Հետո սեքսը սկսեց իմաստափոխվել ինձ համար, որովհետև սեքս ասելիս ես մտածում եմ սիրահարվածության մասին: Սեքսը երբեք միայն զուտ սեքս չկարողացա ունենալ: Ուրիշները կարողանում են դա անել, ես չեմ դատապարտում կամ ասում վատ բան են անում, բայց ինձ համար դա միշտ նշանակում էր սիրել և իմ պարտնյորի հետ խոսակցության մի ուրիշ ձևն էր, այդ կապը ուժեղացնող մի բան էր:
Հիմա մտածում եմ կոնկրետ ի՞նչ է նշանակում սեքս, մեր կյանքում ի՞նչ տեղ պետք է ունենա: Մեկ էլ սա կա, լավ սեքսը ինձ համար սեր է նշանակում ու սիրահարվելը ամենամեծ խնդիրներից է, երբ դու սեփականացնում ես դիմացինին ու երբ քնում ես իր հետ, կարծես իր մարմինն էլ է դառնում քոնը….Ուժած չուզած նման կապ է ստեղծվում: Նույնիսկ ես էս բանը տեսնում եմ էն մարդկանց մոտ, որոնք շատ ազատ են իրենց սիրո մեջ: Սա շատ խորամանկ մշակութային գիծ է, կարծես մեր մեջ մտած, հետևաբար կարծես թե ինքը քեզնից պետք է թույլտվություն առնի իր մարմինն օգտագործելու ժամանակ: Ինձ համար շատ հետաքրքիր է, եթե սեփականացման զգացմունքը չլիներ, ինչպիսի՞ն կլիներ սերը և սեքսը: Երբ դու ընկալում ես իրեն որպես քո սեփականությունը, իր սեքսուալ գործողությունը, որը քո հետ տեղի չի ունենում ընկալում ես որպես դավաճանություն, քանի որ էդ պահին ինքը քեզ չի ընտրում` այլ ուրիշին: Մոտակա ժամանակներում ես նման խնդիրներ ունեցա, դրա համար էլ շատ եմ մտածում էս հարցերի շուրջ: Ես ասում էի դավաճանություն է, դավաճանեցին ինձ, սակայն երբ մի քիչ հարցականի տակ եմ դնում, մտածում եմ, որ ես իրեն դարձրել եմ սեփականություն:
Չեմ ուզում պատմել իր գաղափարների մասին, ես միայն ուզում եմ իմի մասին խոսել: Այսինքն` ինձ չի հետաքրքրում ինքը դա ընկալում է որպես դավաճանություն, թե չէ, մարդիկ փոխում են միմյանց: Ես հիմա փորձում եմ զգացմունքներից ազատվելով դատել իմ բոլոր ապրածները ու կարծես ամենակարևոր բանը հարաբերության որակն է…. Մենք ինչու՞ միմյանց դարձրինք սեփականություն, այս է խնդիրը, որովհետև հենց իրեն դարձնում ես սեփականություն, սկսում ես հարց տալ. ինչո՞ւ ոչ ինձ` այլ ուրիշին ընտրեց: Լավ, ասենք թե բացատրեց դա ուղղակի սեքսով, բայց ինձ համար սեքսը կապ ունի սիրո հետ, մի որոշ ժամանակ ես չկարողացա դա առանձին ընկալել: Հետո ասեցի. ի՞նչ ա ինձանից ավելի սիրուն ա, ինձնից ավել ի՞նչ ունի: Որպես կին քեզ ուրիշ կնոոջ հետ համեմատելը անհավատալիորեն ավերիչ և սարսափելի բան է: Ընդհանուր առմամբ վատ բան է, երբ մարդիկ իրենց համեմատում են ուրիշ մարդկանց հետ, բայց երբ դու սկսում ես համեմատել էն բաները, որոնք չես էլ կարող փոխել, օրինակ քո աչքը, քո հոնքը, լրիվ ընկնում ես քաք վիճակի մեջ: Վերջին օրերին դրա մասին եմ մտածում. ինչի՞ եմ սենց բաներ անում:
Այս ժամանակահատվածում օրինակ բանի մասին էի մտածում, եթե իմ կարծածի նման չի զարգանում հարաբերությունները, ուրեմն մտածենք բաց հարաբերությունների մասին: Ինչ՞ է բաց հարաբերություն: Օրինակ ես էդ հարցի շուրջ էլ մտափոխվեցի, ես կարծում էի, որ բաց հարաբերության մեջ դու քնում ես ում հետ որ ուզում ես, սակայն կա մեկը որին սիրում ես ու սիրեկաններ եք, սակայն ոչ մեկ պարտավոր չի իր սեռական կյանքի մասին բացատրություններ տալ…. Բայց ես էնքան դեբիլ էի, որ հավատարմությունը հասկանում էի ֆիզիկականորեն, բայց հիմա մտածում եմ, որ հավատարմությունը կապ չունի մարմնի հետ: Նախ` եթե քո հարաբերության արդյունքում դու քեզ ազատ ես զգում, ուրեմն այնտեղ չկան սահմաններ, ոչ մարմնական սահմաններ, ոչ էլ սեփականացման փորձեր կան: Երբ դու կարողանում ես զերծ մնալ այս ամեն ինչից, ավելի իրական մի բանի մեջ ես հայտնվում: Էն ինչ որ կիսում ես` դառնում է ավելի խիտ, ես կարծում եմ իսկական հավատարմությունը դա է: Երբ քո դիմացի մարդուն, ինչ էլ ուզում է ապրի, չես դատապարտում և քո զգացմունքները չեն փոխվում նրա նկատմամբ, կարծում եմ սա և սիրահարվածություն է, և հավատարմություն: Կարող է շատ եմ մինիմալացնում, բայց ինձ համար սեքսը նշանակում է սիրահարվածություն, հավատարմությունը նշանակում է սիրահարվածություն, ամեն ինչ նշանակում է սիրահարվածություն: Իսկական Լեյլա եմ ու չգիտեմ էս “լեյլայական վիճակները” երբ են ավարտվելու….. Ամեն անգամ, որ սիրահարվեցի, ես ոչնչացա: Կարծում եմ դա սիրահարվածության բաղադրիչն է: Երբ սիրահարվում ես մեկին, խառնվում ես իրեն հետ: Հենց դրա համար էլ սիրահարվում ես, սա լավ բան է: Ոչնչացնում ես սահմաններդ, որ նաև նշանակում է ազատականանալ, բայց երբ ժամանակը գա, պետք է նաև կարողանալ առանձնանալ: Ես երբեք էդ հավասարակշռությունը չկարողացա պահել: Երբ ես սկսեցի սիրո մեջ հալվել և գլուխս կորցնել, ինձ համար ամեն ինչ դարձավ երկրորդական, ամեն ինչ: Կյանքս սկսեցի ապրել միայն այնտեղ ու չկարողացա առանձնանալ ու չկարողացա հիշել, որ ես էլ եմ անձ: Չգիտեմ, երևի այնտեղ շատ ապահով տարածք էր ինձ համար, խաղահրապարակի նման տաք և փափուկ: Ինձ թվաց, որ իմ կյանքն անցնելու է այնտեղ, բայց ես լրիվ մոռացա իմ անձնական կյանքի մասին: Մարդու սեփական կյանքի պատասխանատվությունը ստանձնելը շատ դժվար է, կարծես այդ պատճառով էլ փախչում էի: Այո, ես փախչում էի ու մինչև այս տարիքս փախչում եմ: Ես չգիտեմ դա սիրո վա՞տ հատկություններից է: Միշտ հետաձգեցի իմ որոշումները, երևի լավ էլ եղավ: Օրինակ իմ Ստամբուլ գալն էլ սիրահարվածության պատճառով եղավ, միշտ վախենում էի այստեղ գալ, չէի համարձակվում, սակայն սիրահարվածությունն ինձ այնպիսի համարձակություն տվեց, որ ես ինձ վերաբերվեցի որպես չակերտյալ Ես: Երբեք չկարողացա ուղիղ կապ հաստատել իմ ու իմ միջև:
Լինելության խնդիրն էլ բավականին բարդ է: Միգուցե, ես հենց այդ պատճառով էլ փորձում եմ չլինել, վերանալ, գիտակցելով, որ դա լուծում չէ: Փորձել լինել հարաբերության մեջ կամ քո մեջ….. Բոլորս էլ ունենք թուլություններ, որ պետք է հաղթահարենք, քո ընտանիքը, կրթությունը, էս բոլորը քո մեջ առիթ են դառնում դեֆորմացիայի: Բոլոր մարդկանց մեջ կա ու պետք է հաղթահարես, դրանց համար նախ պետք է տխրես, հետո կարողանաս ֆիքսել: Բոլորի մոտ կա, բայց կարծում եմ շատ քչերը կարողանում են հաղթահարել, կամ էլ լիքը այդպիսի մարդիկ կան, չգիտեմ: Ես միայն ուզում եմ իմ հարաբերությունները ճիշտ հիմքերի վրա ստեղծել, քանի որ երբ ամեն ինչ ճիշտ է լինում, հարաբերությունները լինում են ավելի մտերիմ և իրական: Միայն այդ դեպքում մենք կարողանում ենք իսկապես դիպչել միմյանց:
Անընդմեջ մեր երևացող ինքնությունով ենք կառուցում մեր հարաբերությունները: Սիրային հարաբերություններում ես փորձում եմ որպես Լեյլա ինչ որ բան անել, հասարակական հարաբերություններում նույնպես: Միշտ մտածում ենք. “աման գլխարկը չընկնի, քաչալը չերևա” ու անընմեջ փորձում ենք մեր քաչալը թաքցնել: Նույնիսկ չգիտենք ի՞նչ ենք անելու երբ երևա: Դրանից անքան ամաչում ենք ու փախչում ենք, որ նման պայմաններում հնարավոր չէ հարաբերություն ստեղծել: Մեր բոլոր կռիվները, իրար պատճառած ցավերն հենց այս պատճառով է, մեր ամոթը, մեր քաչալը ցույց չտալու համար անվերջ մի մրցումի մեջ ենք: Երբեք չենք ընդունում, որ սխալը կարող է մեր մոտ է, փորձում ենք ուրիշներից թաքցնել մեր թերությունները: Բոլորս ունենք թերություններ, որոնց մասին չենք արտահայտվում, սակայն երբ ընդունենք այդ թերությունը և փորձենք դրա հետ ապրել, կարծես ինչ որ բան փոխվելու է:
Մեր սեքսուալ պահանջների մասին. նախ մենք մեր նկատմամբ ազնիվ չենք: Երբ ուզում ես մեկի հետ քնել, փորձում ես մի կերպ էդ հաղթահարել, հատկապես եթե ուրիշ սիրեկան ունես: Դա անելուց, կամ չես խոստովանում ինքդ քեզ, կամ դու քեզ ես չարչարում: Ես դեռ չտեսա մեկին, որ համերաշխությամբ լուծի էդ հարցը: Օրինակ վերջին օրերին նկատել եմ, որ իմ մոտ սեքսուալ պահանջի աճ կա: Կամ պետք է դա հաղթահարեմ, կամ էլ առանց վատ զգալու բավարարեմ պահանջս: Սակայն մի տեղից հետո սկսում եմ ես ինձ մեղադրել. Ասում եմ, իմ միակ խնդիրը կյանքում սա է, մյուս կողմից էլ ասում եմ սա ուտելու խմելու նման պահանջ է, ընդունիր: Երբ այդ պահանջը բավարարես, կյանքն ավելի լավ է լինելու: Իմ հոգեբան ընկերներից մեկը ուներ մի հիվանդ, որ մարդկանց շատ վատ էր վերաբերվում, հետո իրեն վատ էր զգում: Հոգեբանին հարցրել էր ի՞նչ պետք է անի, նա էլ ասել էր, որ պետք է շարունակի նույն կերպ վարվել: Սա էլ նույն բանն է, եթե քո մեջ կա մի բան, ուրեմն դա պետք է անես: Ուզում ես փորձի փոխել, ոչ երևում է, որ անելու ես, անելու ես, անելու ես և վերջանալու է: Կամ էլ չի վերջանալու, բայց դու անելու ես: Այդ իմաստով չարժի քեզ թաքցնել: Սեռական ցանկությունների դեպքում էլ մենք մեզ ճնշում ենք: Իհարկե մենք մշակութայնորեն վերաիմաստավորում ենք սեքսը, դա էլ մեծ ազդեցություն ունի, սակայն հեչ ազնիվ չենք հարաբերվելիս: Կամ չենք ապրում, կամ ճնշում ենք, կամ ապրելուց հետո վատ ենք զգում, միշտ պրոբլեմատիկ ենք:
Դա էլ փորձեցինք, ասեցինք լավ, բաց հարաբերություն ունենանք, բայց տենց էլ չի լինում, էն ժամանակ էլ մրցումի է վերածվում: Դու ավելի շատ ունեցար, ես պետք է ավելին ունենամ… նման մի բան: Ես չէի ուզում հետ մնալ, երևի ինձ այդպես էին դաստիարակել: Երեք ավագ եղբայր ունեի և չպետք է իրենցից հետ մնայի: Իրենք ինչ որ անում էին, ես փորձում էի անել ավելի լավ, ավելի գեղեցիկ, նման մի հոգեվիճակ…. բայց ես եթե փորձեի լինել իմ նման և այդպես ապրեի, շատ ավելի լավ էր լինելու իմ համար, բայց ես միշտ ուրիշների հետ էի մրցում: Սա հիվանդագին երևույթ էր: Իմ մտքի մեջ չկար բաց հարաբերություն, չկար մեկի հետ քնելու ցանկություն, բայց մրցելու համար անում էի ու դա իմ վրա շատ վատ ազդեց: Ես ինձ հարց էի տալիս. սա՞ է քո խնդիրը, բովանդակությունից զուրկ ֆիզիկական շարժում: Սա չէր իմ կյանքի նպատակը, ինչի՞ համար էի ես դրա հետ կռվում, ինչի՞ համար էի դրել իմ կյանքի կենտրոնում: Բաց հարաբերությունը սենց ստեղծելով ապրելու բան չի: Նման հարաբերություն ունեցող և երջանիկ մարդիկ կան իհարկե, սակայն ինձ համար իսկապես հետաքրքիր է, ինչ՞ են ապրում, ինչ՞ են մտածում…. Հարցը գալիս հանգում է սեփականության հարցին. երբ մեկին չես դարձնում սեփականություն, այն ժամանակ իր հետ ինչ էլ որ ապրես, բավարարում է քեզ:
Այն ժամանակ, որ ինքը դավաճանել էր, ինձ պարզ է. ուզել էր` արել էր: Մի կողմից ուզում էր ինձ հետ շարունակել, իսկ մյուս կողմից համտեսել էր մի նոր բան և ուզում էր այդ էլ շարունակեր: Հարցնում եմ իրեն. ինչ՞ ես ուզում անել, չի պատասխանում, որովհետև հենց պատասխանի, իր իմիջի հետ տարաձայնության մեջ է մտնելու: Դա իր խնդիրն է` իմը չի: Դա պետք է ինքը հաղթահարի: Ինձ հետ ոչ մի կապ չունի այդ խնդիրը: Ես դա տեսնում եմ, իմ մեջ էլ եմ տեսնում: Օրինակ ես ինչպես՞ եմ ապրելու հարցին, անընդմեջ իմ կարծիքներով և զգացմունքներով փորձում եմ պատասխաններ գտնել և տարաձայնությունների մեջ եմ ընկնում: Մտովի ասում եմ, որ ով ում հետ ուզի պետք է ապրի և այլն և այլն, բայց կյանքում չեմ կարողանում այդպես վարվել: Չգիտեմ սրանից հետո ինչպիսի հարաբերություններ կունենամ, բայց ես ինձ այս պահին չեմ կարողանում որևէ կաղապարի մեջ դնել: Նման դասական հարաբերության մեջ ինձ չեմ պատկերացնում, բայց մյուս կողմից էլ ուզում եմ խորը մի բան ապրեմ: Կրկին ուզում եմ խառնվել և ոչնչանալ, բայց այս անգամ ուզում եմ նաև կարողանալ առանձնանալ: